DÖRT GÜNDE VİYANA

Before Sunrise’dan fırlamış bir sahne gibi açılış yapmak isterdim ama üzgünüm, bu hikayede trende tanışıp aşık olan bir çift yok. Onun yerine bir yandan tek başına 25’er kiloluk iki bavulu trene çıkarmaya çalışan diğer yandan fotoğraf çekerken çantasından yere dökülen ıvır zıvırları toparlayıp sabırla ‘Instagram Husband’ını bekleyen bir ‘ben’ var. İçinizde “daha çok beklersin” diyen varsa sussun, benim hala umudum var! 

1. Gün

Viyana’ya Budapeşte’den 2 saat 41 dakikalık bir yolculuktan sonra sabah 11 sularında varıyorum. (Biletler buradan. - Fiyatlar, tarih ve saate göre değişiyor. En ucuzu €19. Ben first class isterim derseniz +€5, koltuk rezervasyonu isterim derseniz +€3.) Trenden inip otele doğru taksiyle yola çıkıyorum. Etrafa bakıyorum, sanki Universal Studios’ta ya da Disneyland’deyim. Başta gerçekliğini algılayamıyor, kendimi dürtüklüyorum; “Hşşt Eylül, yeni yapılmış, üstüne bir avuç sıva, iki adet tuğla atılarak eski görünümü verilmiş sahte Amerikan stüdyolarında değilsin, Beethoven’ın, Mozart’ın nefes aldığı şehirdesin, aç gözünü!”

Screen Shot 2017-04-30 at 1.04.44 PM.png

Çoğu müzenin toplanmış olduğu Museumsquartier Bölgesi’ndeki otelime varıyorum-kaldığım 3 farklı oteli de aşağıda ayrı ayrı yazacağım, "ee nerede kalacağız?" diye paniklemeyin hemen. Eşyalarımı odaya fırlatıp zaman kaybetmeden öğle yemeğine koşuyorum ki günün kalanında en az iki müze bitirebileyim. Zira gün az, müze çok. Hemen schnitzel’e saldırırım diye düşünüyorum ama gitmek isteğim restaurant uzakta, o yüzden 10 dakika yürüyüp hakkında çok iyi şeyler okuduğum Çin restaurantı Mama Liu and Sons’a gidiyorum.

Beslenme saatimi istemeye istemeye sonlandırıp doğruca modern Avusturya Sanatı Müzesi Leopold’ün yolunu tutuyorum. Biraz Schiele biraz Klimt’lenip yan binaya MUMOK’a geçiyorum, burada da bir yanıma Warhol’u bir yanıma Picasso’yu alıp günlük modern sanat algılama limitimi dolduruyorum.

IMG_9113.JPG

Saat oldu 6, geldi akşamüstü içkisi zamanı-şair burada yarım uyak yapmaya çalıştı. 5 dakika yürüyerek 25 Hours Hotel’in roof’una çıkıyorum ve Viyana’nın tüm hipster’larını kümeler halinde doğal habitatlarında yakalamanın verdiği heyecanla mojito’mu onlara kaldırıyorum. Biraz acıkıyorum, ortam da güzel uzaklara gitmeyeyim diyorum-aslında üşeniyorum, otelin giriş katındaki 1500 Foodmakers restauranta iniyorum, bir şeyler atıştırıp yukarı geri çıkıyor, günlük alkol limitimi doldurduktan sonra günü sonlandırıyorum.

2. Gün

Hiç ağlayıp sızlanmadan erkenden zımba gibi kalkıp-ne demekse- kahvaltıya iniyorum. Sonra bütün gün yürüyebildiğim kadar yürüyeyim diyorum. İlk önce Parlamento Binası, Rathaus ve etrafını, sonra gizli saklı resim gibi sokaklardan geçerek Hofburg Sarayı ve İspanyol Binicilik Okulu’nun içini ve etrafını arşınlıyorum.Okulun hemen dibinde ünlü Kohlmarkt Caddesi’nin üstünde 1786’dan beri işleyen Kraliyet Pastanesi Demel’e kafamı sokuyorum, kalabalıktan korkup kaçıyorum.

Yürümeye devam, ucunda yemek bekliyor sonuçta. Tuna Nehri’nin diğer tarafına kadar yürüyüp Sofitel’e varıyorum, buranın en üst katındaki Das Loft'a çıkıp yaktığım kalorilerin 10 katını almak üzere Sunday Unplugged Brunch’a oturuyorum. Adından da anlayacağınız gibi bu sadece Pazar günlerine özel bir brunch; 11.30-15.00 arası devam ediyor, yemekler, içkiler sunum, manzara muazzam. Fiyat €69, DJ performansı da hediyesi.

Bu kadar yedikten sonra kendimi yine yürümeye mecbur hissediyorum ve dünyada en çok Gustav Klimt eseri bulunan Belvedere Sarayı’na doğru yollara düşüyorum. Burada da Manet’ler Monet’ler, Renoir’lar Klimt’ler havada uçuşuyor, ağzım kulaklarımda.

Artık yorgunum, ama hala tokum, o zaman bir kadeh şampanya sonra doğruca yatak. Sans Souci Hotel’in içindeki Le Bar’a giriyorum, atmosfer şahane. Hem de ne boş, ne kalabalık, en sevdiğim. Bir kadeh diye oturup üç kadeh nefis şampanyadan sonra bar köşelerinde bir başıma sızmadan uyumaya gidiyorum. Hayat çok güzel!

3. Gün

‘Günaydın, oda servisi lütfen!’ bugün biraz daha ağırdan alıyorum, ama yine tabana kuvvet olacak, biliyorum. İlk hedef turistik yerlerden uzak Schleifmühlgasse üstündeki sanat galerileri; Georg Kargl Fine Arts, Kerstin Engholm Galerie ve civardaki diğer galeriler. Yol üstünde lokal ürünlerin olduğu pazar-restaurant alanı Naschmarkt’a uğruyorum, ardından yine yol üstündeki ünlü sanat müzesi Secession Building’e. Oof zaman çok hızlı geçiyor, dursun biraz! Koşturmak istemiyorum, sadece dikilip etrafa bakıp, gördüğüm her detayı tek tek içime çekmek istiyorum.

Yola devam... Şehrin merkezine doğru yürüyüp The Guest House Brasserie&Bakery'e geç bir öğle yemeği için oturuyorum. Dışarıda yeşillikler içinde at arabaları, şarabımı yudumlayıp acaba Mozart ya da Freud burada olsa şuan akıllarından neler geçerdi diye düşüncelere dalıyorum.

Uyan Eylül uyan, daha üstünü değiştirip Opera’ya gideceksin, bir de Cafe Sacher’de pasta yemen lazım, kalk. Sanki burnumu tıkayıp zorla yediriyorlar! Mozart’lı Freud’lu düşüncelerimi kadehimin dibinde bırakarak parklardan bahçelerden geçerek otele, oradan da Opera’ya geçiyorum. (Biletler buradan.) Çıkışta da hemen Opera’nın arkasındaki Cafe Sacher’e görevimi yerine getirmeye gidiyorum. Ardından gün de ben de bitiyoruz.

4. Gün

Son gün. En az 10 gün daha kalsam yine de bitiremem bu şehri hissi. Ağladım, ağlayacağım, ama hakkını da vereceğim. Doğru şehir merkezine, St. Stephen’s Katedrali’ni görmeye gidiyorum. Sonra ünlü Cafe Central’de kahve molası. Şehir merkezini iyice bitirip bu sefer daha uzaktaki Museum Hundertwasser’a yürüyorum, pek neşeli bir yer.

Şimdi bu kadar yolu aynen geri dönme zamanı çünkü Viyana’nın en ünlü schnitzel’cisi Figlmüller’de zar zor aldığım rezervasyonum var. Çünkü tabii ki yemek her şeyden daha önemli. (Rezervasyon buradan.) Ohh listeden bir şeyin daha üstü çizildi.

Biraz daha yürüyeyim bari! Sonra akşam atıştırmalığı ve içkisi için Hotel Lamee’nin alt katındaki Cafe Bloom'a oturuyorum, gelen geçeni izleyip yine hayallere dalıyorum. Birkaç saat sonra birkaç sokak ötedeki Jazz Club, Jazzland’e gidiyorum, Viyana’da da jazz dinlemedim demem artık. Son gece olmasının verdiği buruklukla otele dönüyorum ve bir tatilin daha sonuna geliyorum. 

Özet olarak;

Görülecek yerler:

Viyana Devlet Operası

Spanish Riding School

Rathausplatz

St. Stephen Katedrali

Parlamento

Naschmarkt

Müze ve galeriler:

Leopold Museum

MUMOK

Belvedere Sarayı

Hofburg Sarayı

Museum Hundertwasser

Secession Building

Georg Kargl Fine Arts

Kerstin Engholm Galerie

‘Ben gidemedim ama siz gidin’ müzeleri

Kunsthistorisches

Albertina Müzesi

Sigmund Freud Müzesi

Hofmobiliendepot

Schonbrunn Sarayı

Restaurantlar

Figlmüller

Das Loft-Sofitel

The Guest House Brasserie&Bakery

1500 Foodmakers - 25 Hours Hotel

Hotel Lamee

Mama Liu and Sons

Cafe-Barlar

Le Bar

25 Hours Hotel Rooftop

Café Central

Café Demel

Café Sacher

Jazzland

Oteller

25 Hours Hotel Museumsquartier – Hipster’lar için bir cennet - Gecelik ortalama €170

Sans Souci Wien – Lüks severler için bir mabed - Gecelik ortalama €400

Hotel Lamee – Şehrin göbeğinde 1930’ları yaşamak isteyenler için Hollywood’dan kopup gelmiş bir tapınak - Gecelik ortalama €200

Haydi bir sonraki yazıya kadar seyahatle!