CHICAGO

Bu yazının da bir gezi yazısı olması gerekiyor, her zamanki gibi; ama bu gezinin gerçekleşmesinin sebebi olan hikayeyi de kısacık paylaşmam gerekiyor gibi hissediyorum.

Temmuz başında İbiza-Roma yazısı paylaşmıştım, hatırlarsanız. (http://www.eylulsavas.com/gezi-notlari/biraz-ibiza-biraz-roma/) O gezinin İbiza ayağında bahsetmeyi atladığım bir detay olmuştu; biriyle tanışmıştım. Bir şeyler hissetmiştim, ama tatil heyecanı diyip geçiştirmiştim. Ama o şeyler biraz büyüdü, hatta çok büyüdü ve beni önceki hafta peşinden Chicago'ya götürdü. Daha fazla detay verip gezi yazısı formatından çıkmak istemiyorum ama müjdeyi de vermeden geçemiyorum; galiba yakın bir gelecekte NY'a değil, Chicago'ya taşınıyorum!
İlk olarak uçuş kısmından bahsedelim. Ben American Airlines'la Roma aktarmalı gidip geldim. Başta gidişim Roma, dönüşüm ise Berlin aktarmalıydı. Sonra ikisini de Roma yapmak zorunda kaldım. Çünkü Roma Havaalanı Amerika uçuşlarında Schengen veya transit vize istemiyor; ancak Almanya Berlin Havaalanı'nda transit bölge olmadığı için Schengen, Münih ve Frankfurt'ta ise transit vize istiyor. Yani böyle bir uçuşunuz varsa aklınızda olsun, havayolları da yeterli bilgi vermiyor, konsolosluklara yönlendiriyor, oldukça antipatik bir süreç. (Ek bir bilgi Madrid Havaalanı da herhangi bir vize istemiyor, aktarmanızı oradan da yapabilirsiniz.) Ayrıca aktarmanız arasında 1-1.30 saat varsa da hiç korkmayın, her şekilde yetişiyorsunuz. Ben gitmeden önce çok stres yaşadığım için, böyle uçacakları şimdiden rahatlatayım.
Gelelim Chicago'ya vardıktan sonraki kısma. Havaalanı şehir merkezinden yaklaşık 1 saat uzaklıkta. Trafik de oldukça yoğun. Dönüş için aklınızda olsun, erken çıkın mutlaka.
Görülecek yerler
 
Michigan Avenue / The Magnificent Mile
 
Chicago'nun en ünlü caddesi. Tüm dünya markaları bu cadde üzerinde. Hancock Building ve Water Tower buradaki en önemli 2 yer. Onun dışında bende Bağdat Caddesi'nin etrafı gökdelenlerle çevrili hali hissi yarattı.
State Street
Özellikle Frank Sinatra'nın Chicago şarkısında geçtiği için ünlü olmuş, alışveriş yapılabilecek yerlerden biri. "State Street, that great street."
Oak Street
 
Sadece en lüks markaların yer aldığı, her tarafından parfüm kokularının geldiği, Chanel çantalı teyzelerin dolandığı bir cadde. Para harcamak istiyorsanız kimse sizi durduramaz.
Micgihan Lake
 
Ülkenin ortasında su bulma hissi verdiği için herkesi mutlu eden, suyu pek steril olmasa da çok sıcak olunca insanların girip yüzdüğü oldukça büyük göl. Güneşli havalarda gidip güneşlenmek pek keyifli. Etrafında da bir çok restaurant ve cafe var.
Navy Pier
 
Chicago'nun ve hatta orta-batı Amerika'nın en turistik yeri. Adımınızı attığınız an kalabalıktan mı atmosferden midir bilinmez, insanın üstüne bir şaşkınlık, başka bir dünyaya girmişlik hissi geliyor. Alt katta sinema salonu, bolca fast food/restaurant (Mc Donald's, Bubba Gump vs.) ve hediyelik eşyacı, üst katta Çocuk Müzesi ve Botanik Bahçe, dışarısındaysa bir lunapark var. Uçan salıncak ya da dönme dolapta, özellikle günbatımında gökdelenler şehrini izlemek pek keyifli. Buranın etrafından kalkan turlarla Michigan Gölü'nü turlamak ve şehri su üzerinden görmek de mümkün.
Navy Pier Chicago
View from Navy Pier Chicago
Cloud Gate/ The Bean
 
En turistik fasulye, Anish Kapoor'un fasulyesi.
Museum of Science and Industry 
 
Sakın metroyla gitmek gibi bir hata yapmayın, direkt taxiye atlayıp gidin. Ben yalnız kaldığım bir gün şehri tanıyayım, tek başıma küçük bir gezitiye çıkayım dedim, demez olaydım. Red line'ın Garfield durağında indim ve kuş uçmaz kervan geçmez sadece delilerin olduğu bir zenci mahallesine düştüm. Tecavüze uğramadan veya gasp edilmeden kurtulduğum için şanslı olduğumu söylediler. Ama müze gerçekten görmeye değer. 1 gününüzü tamamen ayırın derim. 2 gösteriyle beraber giriş 32 dolar.
Museum of Contemporary Art
 
Şehrin merkezinde küçük sayılabilecek ama güzel çağdaş sanat müzesi. Önünde de pazar kuruluyor, pek tatlıydı. Giriş 12 dolar.
 
Soldier Field
 
Amerikan Futbolu sahası. Mutlaka bir Bears maçına gidin derim, çok keyifli. Ama sakın aç gitmeyin, yemekler berbat. Bira stoğu bitebiliyor. Bir de ek bir bilgi; çantayla girmeniz yasak. Ya dolap kiralıyorsunuz ki çok uzakta ya da girişteki Bears mağazasından şeffaf çanta satın alıp çantanızı ve eşyalarınızı ona koyuyorsunuz. Bilet aralığını tam bilemiyorum, 5. sıra 145 dolardı.
Nehir Turu
 
Mutlaka yapın. 1 saat sürüyor. Tüm şehri nehirden görüp tüm gökdelenlerin mimari hikayesini dinliyorsunuz. Ama yaz sıcağında gidiyorsanız, çok terlemeyi göze alın, güneş kremi sürmeyi de unutmayın! Kişi başı 25 dolar.

Gidilecek Restaurantlar
 
Hancock Signature Room the 95th
 
95. kattan kuşbakışı Chicago manzarası izlemek ve nefis yemekler yemek isterim derseniz koşarak gidin.
Japonais
 
Bugüne kadar tattığım en iyi Japon mutfağı diyebilirim.
Benim favorim The Rock, tek kelimeyle orgazmik! Çiğ etler ayrı, tuz tabağında kızgın taş ayrı geliyor. Etlerinizi o taşın üzerinde çevirip pişiriyorsunuz, sonra ağzınızın suyuna hakim olamıyorsunuz.
 
25 Degrees
 
Tipik Amerikan burgerleri, patatesleri için doğru adres.
Oak Tree (Michigan Ave.'daki Bloomingdale's'in en üst katında)
 
Kahvaltı için ideal seçim.
 
California Pizza Kitchen
Öğle yemeğinde seçiminizi leziz bir pizzadan yana yapmak isterseniz bu avokado-bacon-tavuk-fesleğen mixini deneyin.
Charlie Trotter
 
2 Michelin yıldızlı, dünyanın en iyi restaurantları listesinde 30. sırada yer alan 25 yıllık restaurant. Mutlaka gidin.
Sprinkles Cupcakes
Hayatımda yediğim en iyi cupcake! 1 kavanoz nutella yiyince hiç bir yan etki görmeyen ben 1 adet yedikten sonra  yarım saat süreyle kendimi kaybedip duvarlara tırmandım. Kan şekerim hayatında görmediği değerlere ulaştı. Favorim çikolatalı olandı.
Bu gezide her zamankinden farklı olarak sadece tek bir gece kulübüne gidebildim, o yüzden başka öneri yapamıyorum, ama gayet iyi bir kulüptü: The Dana Hotel'in roof'u - Vertigo Sky Lounge
 

Chicago'yla ilgili genel yorum yapacak olursam; NY'un fiziksel olarak çok benzeri, ancak çok daha az kaotik ve kalabalık versiyonu. Hayat daha sakin, yapacak çok şey var ve NY'un tersine yetişecek zaman var. Dünyanın en iyi yemekleri burada. Sokak aralarından gelen jazz müzikleri ise tuzu biberi. Her taraf gökdelen, haliyle de roof dolu. Roof olunca da parti dolu. Daha ne olsun?!
Ekim'de Londra yazısı gelene kadar seyahatle kalın!