SUBJEKTIF BIR MIAMI YAZISI
Önce şu konuda bir anlaşalım, ben Miami insanı değilim, Florida insanı hiç değilim. Şu ‘Ay Züheyla Miami’ye gidiyormuş kızaaam, ne havalı.’ zihniyetindeki insanlara da ileri seviyede antipati besliyorum.
Benim gözümde Miami, dünyanın dört bir yanından sırf ‘ben de gitmiştim’ diyebilmek için dağları aşıp gelen, küçük dünyalarında büyük görünmek isteyen insan kalabalığıyla dolu, zamanında markalaşma süreci çok iyi ele alınmış, hala onun meyvelerini yiyen bir şehir. Duyduğuma göre 2000’lerin başında altın çağını yaşarken böyle değilmiş, son yıllarda bozulmuş.
Buraya kadar okuyup hala caymadınız, “bana ne, bana ne gideceğim işte!” dediniz, e o zaman haydi yararlı bilgilere geçelim.
Ama bir dakika, bu kadar negatiflikle başlamış da olmayayım, kötü hissederim. Bence yaratılan algı sonucu oluşan beklentileri, en azından bende, karşılayamadığı için böyle düşünüyorum, yoksa çok da fena bir yer değil yani. Hatta insanlarını bir kenara bırakır şehre odaklanırsak hiç fena değil!
Ne zaman gelmeli?
İklim subtropikal. Tüm yıl hep ılık, çokça yağmurlu, haliyle de nemli. Yanınızdan kabarma karşıtı saç spreyinizi eksik etmeyin. Eğer tam anlamıyla limonata hava istiyorsanız, Mart-Nisan-Mayıs gibi gelin. Ama bence kışı daha güzel. Herkes donarken siz güneşlenince, suratınızda yandan çarklı bir sırıtış belirmiyor değil. Yaz ve sonbahar zamanı gelecek olursanız ise şemsiyenizi çantanıza çivileyin.
Ne yapmalı?
Mutlaka bir bot/tekne turuna çıkıp şehre sudan bakmalı. Bayside çıkışlı turlar $20-$30 civarı.
South Beach’te güneşin altında yatıp kavrulmalı, suya atlayıp cos etmeli.
Wynwood’daki her bir sokağı, sanat galerisini ve mağazayı uzuuun uzun dolaşmalı. (Burası benim Miami’de en ve belki de tek sevdiğim yer.) Eskinin sanayi mahallesi şimdinin sanat mabedi. Duvarlardaki resimler belli aralıklarla değiştiriliyor, bir gördüğünüzü bir daha görememeniz mümkün; o yüzden iyice içinize çeke çeke bakın.
Son 1-2 yılda gelişen Miami Design District’te dünya markaları eşliğinde yürümeli.
South Beach’te Tarihi Art Deco caddesini boydan boya yürüyüp Miami’nin en önemli mimari yapılarını görmeli.
Trafiğe kapalı olan Lincoln Caddesi’nde salınıp alışveriş yapıp yol üstündeki cafelerden birinde oturarak gelen geçeni seyretmeli.
Lincoln’un daha küçüğü ancak çok daha sevimlisi, mini bir Asmalı/Tünel hissi veren Espanola Way’den mutlaka geçmeli.
Ocean Drive’da dolanıp filmlerde gördüğünüz ünlü Miami sahnelerini yad etmeli.
Turistik kargaşadan uzaklaşıp, daha kaliteli ve lokallerin olduğu bir bölge arayışı içindeyseniz Brickell’a gitmeli.
Daha sakin bir plaj isterseniz Key Biscayne’e doğru yol almalı.
Downtown’da Bayfront Park’ta yürüyüşe çıkmalı.
Aralık ayında gelirseniz mutlaka Art Basel’a gitmeli. Dünyanın en büyük sanat etkinliklerden biri olan Art Basel kapsamında Convention Center’a ek olarak Art Miami ve Context Miami sergilerini de gezmeli.
Bir elektronik müzik sevdalısı iseniz, üstüne bir de Mart ayında gelirseniz mutlaka Ultra Müzik Festivali’ne gitmeli.
Kalmasanız bile sırf zevk için Delano, 1Hotel South Beach, Edition ve Sagamore Otelleri’nin içine sızmalı.
Little Havana’da mini bir Küba turuna çıkmalı.
Türkiye’nin kökü kurumuşçasına, buradan alışveriş yapma aşkıyla yanıp tutuşan Türklerdenseniz lüks alışveriş için Bal Harbour Shops’a, outlet alışverişi için Sawgrass ve Dolphin Mall’a gitmeli.
American Airlines Arena’da Miami Heat maçına gitmeli. Bilet almak isterseniz benimle iletişime geçmeli.
Nerede yiyip içmeli?
Pelican Restaurant (Italyan) – Ocean Drive
Panther’s Coffee (Kahve) – Wynwood
Fogo de Chao (Brezilya) – Miami Beach
Wynwood Diner (Amerikan) – Wynwood
My Ceviche (Peru) – Brickell
Segafredo (Italyan) – Lincoln Road
La Folie (Fransız)– Espanola Way
Milani Gelato (Italyan dondurma) – Espanola Way
Fratelli La Bufala (Italyan) – Miami Beach
Visa Q1 (Pizza) – Miami Beach
Chef Leon (Arjantin) – Midtown
Bunların hepsinde gönül rahatlığıyla istediğiniz şeyi yiyip içebilirsiniz.
Nerede partilemeli?
Delano
LIV
Basement
Baoli
Cameo
E11EVEN
Purdy Lounge
Nikki Beach
Story
Yakınlarda başka nereye gitmeli?
Palm Beach – Bunun için özel olarak sizi şöyle alalım.
Key West – Eğer zamanınız varsa mutlaka gitmeniz gereken Amerika’nın en güneyinde, Küba’dan sadece 90 mil yukarıda yer alan çok sempatik ada şehri. Miami’den arabayla 3 saat civarı. Ama yol o kadar güzel ki çabucak geçiyor. Uzun bir süre okyanusun ortasından tek şeritli bir otobandan gidiyorsunuz. Hız sınırı oldukça düşük, bolca da polis dolaşıyor. Dikkatli olmakta fayda var. Kalabalık dönemlerde, özellikle hava karardıktan sonra yola çıkmasanız daha iyi. Hem biraz tehlikeli hem de küçücük bir kaza bile olsa anında tüm yol kitleniyor. Üstüne kaçacak yeriniz de yok. Çişinizi arabaya yapmak zorunda kalırsınız, benden söylemesi. –Hayır, ben yapmadım, ama mümkün.-
Bahamalar – Bunun için bir yazı geliyor.
Karayipler – Umuyorum yakında bunun için de bir yazı geliyor diyebilirim. Bakarsınız siz benden önce gider, bana anlatırsınız.
Orlando – Buraya sadece DisneyWorld, SeaWorld ya da Universal Studios'a gitmek için gidilir, başka hiçbir espirisi yok. Yaklaşık 3 saat. Bu arada Disney'in Epcot Parkı'nda her yıl Eylül ayında bir ay süreyle Food and Wine Festivali düzenleniyor, o dönemde gelirseniz mutlaka gidin, 1 günde 5kg alıp dönün.
Hap bilgilerden bugünlük bu kadar. Bir sonraki yazıya kadar seyahatle kalın!